Yine bir danışan öyküsü ilham verdi yazacaklarımıza…

İşinde başarılı bir kadın, tek başına çocuklarını yetiştirebilen bir anne ve sosyal ilişkilerinde iyi bir dost… Ancak ne zaman yeni atılımlar yapmaya çalışsa ya da ne zaman kendi kendine kalsa ne kadar başarısız olduğunu, ne kadar yetersiz kaldığını söyleyen bir iç sesi var. Her daim kendine bir şeyler katma ihtiyacı, iyi görünme, bir şeylere yetme ihtiyacı içerisinde. Kaçımızda bu iç sesten var?

Zaman zaman hepimiz başarısızlıklar yaşarız, gücümüz bazı şeyleri yapabilmeye yeterken bazı şeyler elimizden gelmez. Çünkü özünde hepimiz insanız. Hata yapmamak ve her şeyi tastamam yapmaya çalışmak üzerine kurulu bir hayatta çokça panik, yorgunluk yaşarız. Çünkü aslında kendimize yabancı bir dünya oluşturmaya çalışırız. İnsan olarak yetersiz, hatalı taraflarımız gözümüze batmaya başlar. Ya inkar edip görmemeyi seçeriz ya da bu yanımız içinde boğularak elimizi attığımız her işte başarısız olacağımızı hisseder kenara çekiliriz. Bazılarımız da vardır ki bu yetersiz sesi bastırmak için gece gündüz çalışır. Bunlar yetersizlikle baş etmenin 3 farklı yoludur ancak tıpkı aynı kaynaktan akan 3 nehir gibi kökeni hep aynı duyguya dayanır.

Bu duygu bize ilk çocukluk yıllarımızdan; küçük bir çocuk olarak ihmal edildiğimiz, sevgiyi yeterince alamadığımız, terk edildiğimiz, başkalarıyla karşılaştırıldığımız ya da sürekli eleştirildiğimiz zamanlardan mirastır. O çocukluk hatıraları bizi bu duyguda tutar ve her daim kenarda bir yerde küçük küçük giriverir bu yetişkin yaşantımıza.